Tarih boyunca hekimler tedavi sırasında meydana gelen ağrıyı ortadan kaldırmaya çalıştılar, bu amaçla çeşitli yöntemler uyguladılar. Ancak anestezi etkisi yapan gazlar keşfedilene kadar ağrı problemi ile baş edemediler. Kısa bir süre için giderdiklerini sandıkları ağrı, sonra çok daha fazlasıyla hissediliyordu.
Bu dönemde kullanılan birçok madde vardı. Haşhaş, hintkeneviri, esrar, vs. Alkol ile hastayı sarhoş etmek, ağrılı noktayı ovarak veya buz koyarak uyuşturmak da diğer yöntemlerdi.
Joseph Priestley kendi icadı olan düzenekle oksijen gazını ilk keşfeden araştırmacı olarak bilinir. Ondan iki yıl önce de 1772’de ‘azot peroksit’ gazını keşfetmişti. Onun zehirli bir gaz olmadığının farkına varmış ama bu gazı soluyan insanların şarkı söylemeye, kavga etmeye ve gülmeye başlamalarının sebebini bir türlü anlayamamıştı.
1799’da İngiliz, Humphrey Davy, bu gazın güldürücü etkisini kendi üzerinde denedi. Davy geçici şuur ve his kaybı yaratan bu gazın kesinlikle zehirleyici bir etkisinin olmadığını ve insan vücudu üzerinde yapılan tıbbi operasyonlarda da faydalı olabileceğini belirtmesine rağmen, kimse ciddiye almadı ve azot peroksit on dokuzuncu yüzyılın başına kadar güldüren bir gaz olarak bilindi.
1844’de gülme gazı ile halkın önünde gösteri yapan Colton adında biri, seyircilerin arasından gazı solumak için gönüllüler çağırdı. Gönüllüler arasında bir genç adam, Samuel Cooley, gazı kokladıktan sonra aniden sinirlendi, etrafındakilere sataşmaya ve dövüşmeye başladı, sonunda da yere düştü. Cooley’in bacağında derin bir kesik vardı ve oluk gibi kan akıyordu ama o bunu farkında bile değildi, ta ki soluduğu gazın etkisi geçene kadar. Cooley bu gösteriye arkadaşı diş hekimi Horace Wells ile gelmişti. Wells olayın hemen farkına vardı. Bir diş hekimi olarak onun en büyük sorunu, diş çekerken hastalarının duyduğu acıydı. Bu gaz diş çekmede kullanılabilirdi.
Wells hiç zaman harcamadı. Diş hekimi bir arkadaşını çağırarak, bu gazı soluduktan sonra kendi çürük bir dişini çekmesini istedi. Operasyon başarılı geçti ve Wells hiç ağrı duymadı. Wells bu tecrübe sonrası Boston’daki bir hastanede bir gösteri düzenledi. Gönüllü olarak ortaya çıkan hasta sakindi ama Wells o kadar heyecanlıydı ki, hastanın soluduğu azot peroksit tam etkisini göstermeden dişini çekmeye çalıştı. İzleyicilerin önünde acılar içinde kıvranan hasta, Wells üzerinde öyle bir hayal kırıklığı yarattı ki mesleğini bıraktı.
Wells’in dramatik bir başarısızlıkla sona eren bu gösterisinden iki sene sonra, 1864’da diş hekimi William Norton aynı işlemi ilk defa eter kullanarak başarı ile gerçekleştirdi. Aslında bundan dört sene önce Dr. Crawford Long da uyuşturma yöntemi olarak eterin farkına varmıştı. Eğlenmek ve kahkaha atmak isteyen arkadaşları ondan azot peroksit istediklerinde, o sırada elinde olmadığından onun yerine eter vermişti. Eteri kullananlardan biri kaskatı, biri ölü gibi yere düşünce, Dr. Long çağırılmış, vücut fonksiyonlarının çok sağlıklı bir şekilde çalıştıklarını tespit etmişti. Sonradan ayılan arkadaşı olanlarla ilgili hiçbir şey hatırlamıyordu. Dr. Long aynı yıl eter kullanarak bir hastasının çenesindeki tümörü aldı. İki sene sonra Dr. Long’un karısı eterle bayıltılarak çocuk doğuran ilk kadın oldu. Ne var ki Dr. Long, bu yaptıklarını bilimsel bir yayın olarak yayınlamadığından kimsenin haberi olmadı ve bilimsel kayıtlara geçmedi. Her şeye rağmen anestezi uygulamasını ilk bulan kişi olarak Dr. Wells kabul edildi.
1847’de Dr. James Y. Simspson kloroformla uyuşturmayı başardı. Bu yöntem 1852’de Edinburg’da Kraliçe Victoria’ya uygulandı. Mu nedenle yönteme ‘kraliçe anestezisi’ adı verildi. Sadece ağrının olduğu noktanın uyuşturulmasının, yani lokal anestezinin ilk uygulama tarihi ise 1885’dir. Toplumda korku yaratan kokain, lokal anestezinin temel maddesidir.
Eskiden ne açık kalp ameliyatları ne de beyin operasyonları vardı. O yıllarda insanların normal yaşamlarında tattıkları iki büyük ağrı vardı. Hâlâ halk arasında ‘bunlardan büyük ağrı olamaz’ denilen doğum sancısı ve diş ağrısı. Bu nedenle hastaları uyuşturarak ağrılarını dindirmekle uğraşan doktorların bu iki ağrıya yönelmeleri doğaldır.
Anestezi, orijinal ismi ile ‘anesthesia’ eski Yunanca’dan, ‘duyguların, hislerin kaybolması’ anlamına gelen bir kelimedir. Anestezi insan vücuduna genel ve lokal anestezi olarak iki yolla yapılıyor. Genel anestezide uyuşturucu solunum yoluyla, damardan iğneyle veya bağırsaklar, yani rektum yolu ile verilebiliyor. Genel anestezi sinir sisteminin tümünü etkileyip, derin bir uyku ama daha önemlisi bir hissizlik durumu yaratır. Vücutta tüm sinir sistemini engelleyerek ağrı duymaya mani oluyor. Omurilik, beyin sapı ve beyin dış yüzeyindeki sinir hücrelerinin sinyal üretimlerini baskılayıp, bunların bilinç düzeyine aktarılmasını engelliyor. Tam bir genel uyuşma dört etkenle belirleniyor. Derin uyku, hislerin kaybolması, reflekslerin ortadan kalkması ve bedenin gevşemesi.
Lokal anestezide ise uyuşturucu madde doğrudan kalın bir sinir köküne şırınga ediliyor. Böylece bu kökten çıkan sinirlerin yayıldıkları tüm bölgelerin geçici duyarsızlığı, bir anlamda felci gerçekleştiriliyor. Yöntemler uyuşturulacak bölgeye ve önemine göre değişiyor. Lokal anestezide geleneksel olarak kullanılan kokain ve sonradan keşfedilen prokainden başka akupunktur ve elektrik akımı da uygulanıyor.
Aktarmış oldugunuz bilgilerden dolayı teşekkür ederim.
Teşekkürler güzel paylaşım olmuş.