Cemre kelimesi çok eski zamanlardan beri kullanılan bir kelime. Anlamı ‘kor haline gelmiş ateş, köz.’ Köz, yani kıpkırmızı ateş… Büyüklerimiz cemre yerine bazen “cemile” kelimesini de kullanır. Cemre ya da cemile düşmesi baharın gelmek üzere olduğunu haber verir. Eskiden büyüklerimiz yapacakları işleri buna göre ayarlarlarmış. Mesela toprak ısınmadan atılan bir tohum yeşermez. Bu yüzden dedelerimiz, babalarımız, özellikle çiftçilikle uğraşan büyüklerimiz cemre ve buna benzer olayları dikkatle takip eder, işlerini buna göre ayarlarlarmış.
Zamanı geldiğinde cemre düştü deriz. Düşen bir şey var mıdır, ne nereye düşmüştür? Bu söz söylendiğinde bizler, tabii olarak bir şeyin bir yere düştüğünü düşünürüz. Ama büyüklerimiz aslında pek görünmeyen bu olayı, aklımızın daha kolay kavrayabilmesi için böyle söylüyorlar. Biz de, ateş anlamına gelen cemrenin havaya düşmesini, sanki havaya bir ateş değmiş gibi düşünebiliriz. Ateş değer, yani cemre düşer, hava ısınır. ‘Cemre’nin havaya düşmesi ile hava sıcaklığının arttığı düşünülür. Birinci cemre düştüğü zaman havalar ısınmaya başlar, ikinci ve üçüncü cemreler düşünce artık hava sıcaklığı iyice artmıştır.
Kaç tane cemre vardır ve cemreler ne zaman düşer?
Üç tane cemre vardır. Bunlar sırayla önce havaya, sonra suya sonra da toprağa düşer. Her cemrenin arasında bir haftalık zaman vardır.
Birinci cemre 19-20 Şubat’ta havaya düşer. İlk cemreyle hava bir miktar ısınır.
İkinci cemre 26-27 Şubat tarihlerinde suya düşer.
Üçüncü cemre ise 6-7 Mart tarihlerinde toprağa düşer.
Her cemre düştüğünde sıcaklık biraz daha artar. Bizler de bu ısınmayı hissedebiliriz. Cemre bu ısınma olayının adıdır. Cemre ya da cemile, bu tarihlerde havaya, suya ve toprağa düşüp, bunları ısıttığı düşünülen olaydır.
Eskiler 365 günlük yılı ‘kasım’ ve ‘hızır’ günleri olarak ikiye ayırmışlardı. Kasım 179, hızır ise 186 gündü. Yılın kasım kısmı yani kış devresi 8 kasımda başlar, 6 mayısa kadar sürerdi. 6 mayısta da hıdırellez ile birlikte yaz devresi, hızır günleri başlardı. Kasım ayına kasım dememiz oldukça yenidir. 1945 yılında ilgili kanun yürürlüğe girene kadar, kasım ayma ‘teşrinisani’ denilirdi. Kasım adı Arapça ‘bölen’ anlamındadır. Yılı böldüğü için bu ad verilmiş olabilir.
Kasımın kırk altısında, kırk gün anlamına gelen ‘erbain’, seksen altısında da elli gün anlamına gelen ‘hamsin’ başlar, böylece kışın en soğuk zamanları olan doksan günlük süre geçmiş olurdu. Kasım günlerinin ortasını geçip yüz gün arkada kalınca halk arasında zorlu kış günlerini arkada bırakmanın bir ifadesi olarak ‘geldik yüze, çıktık düze’ denilirdi.
Kasımın yüz beşinde (19-20 Şubat) birinci cemrenin havaya, yüz on ikisinde (26-27 şubat) ikincisinin suya, yüz on dokuzunda da (5-6 mart) üçüncü cemrenin toprağa düştüğüne ve yedi günlük aralıklarla buraları ısıttıklarına inanılırdı. Cemrelerin düşüş sıralamasında önce hava ısınıyormuş gibi görünse de hava doğrudan güneş ışınları ile ısınmaz.
Güneş’ten gelen ışınlar önce yeri ısıtırlar, yerden yansıyan ışınlar havayı ısıtırlar. Aksi olsaydı, yükseldikçe, dağların tepesine çıktıkça, Güneş’e yaklaşıldığı için hava gittikçe ısınırdı.
Yorum Yap