Çağımızda çizgi romanlar ve filmler, çocuklara tabiattaki hayvanları tanıtmada ve sevdirmede önemli bir rol oynuyor. Fareden kokarcaya, timsahtan ayıya kadar bütün hayvanlar çocuklara sevimli, tabiat içinde kendi yaşam savaşını veren, hiç de korkulmayacak yaratıklar olarak tanıtılıyorlar. Bu anlayış içinde baykuş da çocuklara zeki, bilgiç, filozof, ağırbaşlı ve mesafeli, çoğu zaman akıl danışılan bir kişilik olarak öğretiliyor.
Gerçekten de baykuş, insanlara hiçbir zararı olmayan, aksine bol miktarda zararlı kemirgen, böcek, kurbağa, kertenkele ve küçük kuşlarla beslenerek tabiatın ekolojik dengesine fayda sağlayan bir kuştur. Gece avlanmasının dışında kartal, şahin gibi kuşlardan pek farkı yoktur. Kartal ve şahin toplumlarda kahramanlık sembolü haline gelirken, baykuşun ötüşünde uğursuzluk aranması gerçekten haksızlıktır.
Aslında baykuşun ötüşünün bu şekilde değerlendirilmesi onun olağanüstü fiziksel yeteneklerinden dolayıdır. Bu üstün yetenekleri onun başına iş açmış, insanların yaşadıkları yerlere fazla sokulmamasına rağmen, tarihte çoğu zaman şeytanın ve ölümün habercisi olarak görülmesine sebep olmuştur.
Gerçi tarihte onu uğurlu ve kötü ruhlara karşı bir korunma sembolü olarak gören kültürler de olmuştur ama nedense günümüze bu mükemmel kuş hakkındaki olumsuz inanışlar daha fazla ulaşmıştır. Günümüzde bile hâlâ baykuşun üç kez arka arkaya ötüşünün, bir evin çatısına konmasının veya çevresinde üç kez dolanarak uçmasının o evdekilere uğursuzluk, hatta ölüm getireceğine inananlar vardır.
Baykuşun insanları olumsuz yönde etkileyen üç özelliği vardır: Geceleri dolaşması, son derece sessiz uçması ve insan çığlığını andıran ötüşü… İnsanlar her zaman geceden ve karanlıktan korkmuşlardır. Diğer birçok canlı türüne göre insanların gece görüş yetenekleri sınırlıdır. Gece yaşayan canlılar ve duydukları sesler onlardaki bilinmeyene karşı olan korkuyu daha da artırır. Baykuşların kanatlarındaki telekler kadife gibi yumuşacık tüylerle kaplı olduğundan uçarken kartal, atmaca gibi sesler çıkartmazlar. Canlılar ancak çok yakınlarına geldiğinde onun farkına varırlar. Bu da her an, her yerde ortaya çıkabilecekmiş duygusuyla insanlarda huzursuzluk yaratır.
Çok uzaklardan işitilebilen, tekrarlamalı bir ötüşleri vardır. Örneğin puhu kuşu derinden gelen boğuk bir ‘huu-huu’ sesiyle öter. Öbür türler de ya gıcırtılı sesler çıkartırlar ya da insan sesine benzeyen çığlıklar atarlar.
Baykuşlarla ilgili uğursuzluk inanışlarında her zaman şeytan ve ölüm vardır. Babilliler gecenin sessizliğinde çığlık atar gibi öten baykuşun sesinin, çocuğunu doğururken ölen bir annenin çığlıklarını yansıttığına inanıyorlardı. Eski Mısırlılar’da da baykuş ölüm kuşu olarak nitelendiriliyordu. Tarihi kalıntılardaki hiyeroglif kabartmalarda baykuş hep karanlığı, sessizliği ve ölümü temsil eden bir sembol olarak görülür.
Eski Yunanlılar’da ise tam tersine baykuş gecelerin, savaşın, akıllılığın ve sanatın Tanrısı Athena’nın sembolü olarak kabul edildi. Yunanlılar baykuşların onları koruduklarına, gece görüş özelliklerinin Tanrılar tarafından verilmiş olduğuna inanıyorlardı. Bu nedenle tapınaklarının her tarafında bol miktarda baykuş yaşıyordu. İnanışlarına göre savaşa hazırlanan bir ordunun üstünden uçan baykuş gelecek zaferin habercisiydi.
Yunanlılar baykuşun bilge bakışlarından o kadar etkilendiler ki; M.Ö. altıncı yüzyılın sonundan birinci yüzyıla kadar Atina’da bastırılan paraların arka yüzünde baykuş amblemi yer aldı.
Yüzyıllar sonra Avrupa, Asya ve Afrika’nın birçok bölgelerine yayılmış olan Romalılar baykuş hakkında Babilliler ve Mısırlılar zamanında kalan görüşleri benimsediler ve kuşu bir uğursuzluk sembolü olarak kabul ettiler. Hatta daha da ileri giderek uğursuzluğu savuşturmak için yakaladıkları baykuşları yakmaya, küllerini nehirlere savurmaya başladılar.
Romalılara göre baykuş ölüler diyarından geliyordu ve yakın bir ölümün habercisiydi. Sezar öldürülmeden az önce de baykuşların haykırışları duyulmuştu. Romalılar, Avrupa’nın orta kesimlerine yayıldıkça kendi düşünce ve kültürlerini de beraberlerinde taşıdılar. Aslında taşıdıkları daha önce etkilenip benimsedikleri Babil ve Mısır kültürlerinin kalıntılarıydı.
Günümüzde Avrupa ve İngiliz kültüründen geliştiği sanılan birçok folklorik inanışın kökeninde Romalıların zapt ettikleri yerler arasında taşıdıkları inanış ve davranış biçimleri vardır. Babilliler ve Mısırlılar için baykuş nasıl bir uğursuz yaratıksa, şeytan ve ölüm nasıl geceleri ortaya çıkıyorsa, Avrupa ve İngiliz kültürlerinde de öyledir. Roma ordularının ulaşamadığı kuzey bölgelerinde ise baykuş hâlâ bir uğur sembolü olarak kabul edilir.
Aktarmış oldugunuz bilgilerden dolayı teşekkür ederim.
Tamda aradığım konuydu elinize sağlık.
Makale için teşekkür ederim.
Yazı için teşekkürler.
Makale için teşekkür ederim.